12 Haziran 2012 Salı

"Ben sensiz yapamam" dersen terk edilirsin!

   California'da yaşayan James vardı. Zengin bir çocuk. Çok az çalışmasının karşılığında inanılmayacak kadar iyi paralar kazanırdı. Pahalı arabalar, lüks gece klüpleri, etrafında sürekli  onu arayan insanlar...
Bir çok insan gibi Jane de  bu çocuktan etkilenmişti. Daha sık vakit geçirmeye başladılar. Bir süre sonra Jane, James'in evine taşındı beraber yaşamaya başladılar. James aslında bir uyuşturucu satıcısıydı. Onu arayan kişilerle 10-15 dk kadar buluşup cep dolusu parayla geri dönüyordu. Canım cicim aylarında beraber uyuşturucu kullanıyorlar, arkadaşlarıyla eğleniyorlar, sürekli partiler. Jane, yaşamadığı kadar eğlenceli bir hayat yaşıyordu.

  Zaman su gibi akıp geçti. Jane artık o kadar alışmıştı ki, uyuşturucu onun için hayatın bir parçası oldu. Kullanmadığı günlerde geginlikler yaşıyor, James'le kavga ediyor, hayat çekilmez bir hal alıyordu. Lüks gece klüplerinde şatafatlı partiler artık son bulmuştu. Jane artık tam bir uyuşturucu bağımlısıydı. Yaşanan gerginlikler, kavgalar artık şiddete dönmüş, Jane dayak yemeye başlamıştı. James, Jane'i evden kovuyor ama uyuşturucu bağımlısı olan Jane mecburen geri eve dönüyordu. Yapabileceği bir şey yoktu. Jane'in bağımlısı olduğu şey, James'in ellerindeydi. Jane, Jamesten gördüğü şiddetin kanıtı olan, üzeri sigara yanıklarıyla dolu kollarına iğne yaptığında bir kaaç saat rahatlıyor, James'e minnet duyuyordu...

   Haticeyle Kerem daha lisede tanışmışlardı. Birbirlerine o kadar aşıklardı ki ikisi de birbirinden başkasını göremiyorlardı. Evlenme hayalleri kuruyorlardı sürekli. Aradan yııllar geçti, aşklarından hiç bir şey kaybetmediler. Kerem askerden geldikten sonra babasının işini devam ettirdi. Haticeyle nişanlandılar. Kerem artık babasının dükkanının ortağı, gelecek vaadeden genç bir esnaftı. Kimsenin umutlarını boşa çıkarmadı. Gün geçtikçe işler daha iyiye gitmeye başladı. Haticeyle artık evlendiler. Hatice, Kerem'i o kadar sevdi ki, o kadar çok güvendi ki, bütün geleceğini onda gördü. Okumayı aklından bile geçirmedi çünkü üniversitede Keremden ayrı geçireceği 4 yıl tamamen zaman kaybıydı. Neden ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durmaya çalışsın ki? Kerem bir ömür ona bakardı.

   Evliliklerinin üzerinden 2 yıl geçti. Kerem'in işleri çok iyiydi. Artık eve geç gelmeye, bahaneler uydurup şehir dışına gitmeye başlamıştı bile. Hayatında Kerem'den başka hiçbir dayanağı olmayan Hatice, artık kıskançlık krizleri geçirmeye başladı. Sürekli kavga eder oldular. Kerem'in gözünde artık Hatice'nin çok fazla bir değeri kalmamıştı. Neden çok değeri olsun ki ? Kendine bir kıyafet almak için bile Kerem'e bağımlı olan Hatice, dayak da yemeye başladı. Dayak da yese, hakarete de uğrasa Hatice'nin başka hiç bir alternatifi yoktu ki. Hayatını devam ettirebilmek için Kerem'in onu beslemesi lazım. Kerem'in verdiği kadar parası olur, Kerem'in aldığı kadar eşyaya sahip olabilir. Bir insan için ne kadar acı bir durum!

Amerika'da Jane, Türkiye'de Hatice. İkisinin de kaderi ortak. Keşke ikisinin de bağımlılıkları olmasaydı. Keşke ikisi de ilk dayaklarını yediklerinde kapıyı çarpacak kadar kendi ayakları üzerinde durabilselerdi. Acaba 2. defa hiç dayak yerler miydi?

2 yorum:

  1. 2.kez dayak yemezlerdi...2.kez hakaret edilmesine izin vermezlerdi...kendi ayakları üzerinde durabilselerdi eminim arkasını dönene,
    insan gururunu hiçe sayanlara s...tiri çekerlerdi...kadınların keşfi öğrenmesi gerek...dünya ozaman daha güzel bir yer olacak eminim...

    YanıtlaSil